Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Adana İl Koordinasyon Kurulu (İKK) 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü kapsamında basın açıklaması yaptı.
TMMOB Adana İKK Sekreteri Ahmet Uncu tarafından yapılan açıklamada; yıllardır rutinin değişmediğini, her gün 5 emekçiyi iş cinayetlerinde kaybettiğimizi, geçen yıl da en az 1932 işçinin hayatını kaybettiğini ifade etti.
Ahmet Uncu’nun yaptığı açıklama şöyle:
“ 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da kömür ocağında meydana gelen ve 263 emekçinin hayatını kaybettiği grizu patlamasının üzerinden 32 yıl geçti.
Yine madenlerde, inşaatlarda, tarımda, ormanda, kimya sanayiinde, taşımacılıkta, tersanelerde, ticaret ve büro işyerlerinde iş cinayetlerini, işçi ölümlerini, katliamları konuşuyoruz. Ne yazık ki, insana, emekçiye, doğaya düşman olan düzen, emekçi ve doğa katliamı sürüyor.
Özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, kuralsızlaştırma, denetimsizleştirme politikaları, çalışma saatlerinin uzatılması/mesai saatlerinin uzatılması, çalışma ortamının düzensizliği, gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması, etkin bir denetim sisteminin kurulmaması sonucunda meydana gelen ölümler, meslek hastalıkları, sakat kalma her geçen gün artıyor.
‘ÖLENLER NE KENDİ EVLATLARI, NE DE YAKIN’
Sermaye sınıfının temsilcisi siyasi iktidar, iş cinayetlerinin ardından; ‘kader, fıtrat, kader planı”, “acı çekmeden güzel öldüler”, “bu mesleğin kaderinde var’ şeklinde açıklamalar yapmayı uygun görüyor. Çünkü ölenler ne kendi evlatları, ne de yakını. Onların insan ve insan emeğine karşı kayıtsız tutumları iş cinayetlerini her geçen gün artırıyor.
Yıllardır, rutin değişmiyor… Her gün 5 emekçiyi iş cinayetlerinde kaybediyoruz. İSİG Meclisinin raporuna göre 2023 yılında en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
13 Şubat 2024 tarihinde işçi katliamlarına bir yenisi daha eklendi… Erzincan İliç’te bir altın madeni işletmesinde liç yığınındaki resmi beyanlara göre 10 milyon metreküp malzemenin kayması ile malzeme altında kalan 9 işçi hayatını kaybetti. Can kaybının yanında yığına uygulanmış olan kimyasal işlem nedeni ile malzeme içerisindeki siyanürlü solüsyon sonucu ağır metallerin toprağa ve suya karışması ve bir çevre katliamının yaşanması da söz konusu.
‘MESEM UCUZ ÇOCUK İŞÇİLİK PROJESİDİR’
İş cinayetlerinde her yaştan emekçi yaşamını kaybetmektedir. Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) kapsamında 1 gün okulda, 4 gün işyerinde ‘eğitim’de olan “öğrenci”lerin de işyerlerinde yaşamını kaybettiği haberlerine rastlamaktayız. Arda Tonbul, Ulaş Dumlu, Zekai Dikici, Ömer Çakar, Ömer Girgin, Murat Can Eryılmaz’ Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) adı altında çalıştırılırken işyerlerinde ölüme gönderilen çocuklardan bazıları… Açıkça ifade ediyoruz; MESEM bir eğitim projesi değildir, tamamen denetim dışı bırakılan ucuz çocuk işçilik projesidir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, işçi katliamlarını, doğa katliamlarını sadece seyrediyor. Önlemek gibi bir kaygıları çabaları olmadığı gibi yaptıkları uygulamalarla deyim yerindeyse teşvik ediyorlar. Aynı şekilde Milli Eğitim Bakanlığı da çocuk ölümlerini seyretmeye devam ediyor.
Etkin bir denetim sistemi oluşturmayan siyasi iktidarın, bakanlıkların ve bakanların bu tutum ve davranışı hizmet kusurudur.
2012 yılında TBMM’de kabul edilen ve büyük iddialarla yürürlüğe konulan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hiçbir sorunu çözmemiş, sadece işçi sağlığı ve güvenliğini piyasalaştırmıştır. İşçi sağlığı ve güvenliği Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB) olarak adlandırılan ticari kuruluşlara havale edilmiştir. OSGB’ler de ücret karşılığı hizmet verdikleri işyerlerini hoşnut tutmanın çabasındadırlar.
31 Mart yerel seçimleri öncesi denetimler seçim öncesi sermayeyi rahatsız etmemek için tamamen durdurulmuş durumdadır. Denetlenen işyerlerinde ise yürürlükte olan iş mevzuatı nedeniyle idari işlem uygulanmamakta yalnızca süre verilmektedir. İş cinayetleri sonrası, işverenler caydırıcı ceza ile karşılaşmamaktır.
Ölmek değil, yaşamak istiyoruz!
Artık yeter diyoruz.
Bunun için;
· 4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu başta olmak üzere çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler işçi, emekçi hak ve çıkarlarını, örgütlülüğü, işçi/sendika denetimini esas alan atipik çalışma biçimlerini yasaklayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
· Bu düzenlemelerin içeriğinin belirlenmesinde sendikalar, meslek örgütleri, üniversiteler esas belirleyici unsur olmalıdır.
· İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin mevzuat, eğitim, denetim vb. tüm politikaların belirlenmesi, yerine getirilmesi için idari ve mali yönden bağımsız Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Kurulu/Enstitüsü kurulmalıdır.
· Bakanlıkların sorumluluğu “ Müfettiş görevlendirdik” cümlesi ile sınırlandırılamaz, her can kaybında idarenin sorumluluğu da değerlendirilmelidir.
· Türk Ceza Kanunu’na ‘İş cinayetleri’ konusunda doğrudan hükümler içeren maddeler konulmalıdır.
· İşyerlerinde işçi sağlığının güvenliğinin sağlanması işveren yükümlülüğüdür. Bunun yanında rehberlik ve danışmanlık yapmak üzere iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, işyeri hemşiresi görevlendiriliyorsa; bu kişilerin sicillerinin tutulması, eğitimi, denetlenmesi konularında meslek örgütleri görevli olmalıdır.
Son sözümüz de kendimize…
Bu ölümleri ancak ve ancak işçiler, emekçiler, sendikalar, meslek örgütlerinin birlikteliği ve örgütlü mücadelesi önleyebilir. Yeni cinayetler yaşanmaması için hiçbir iş cinayetini unutmayacağız!
Sorumluları, affetmeyeceğiz! Ve mutlaka bizlerden çalınan yaşamların ve emek sömürüsünün hesabını soracağız!”